Kanser Tedavisinde Babaların Rolü
Bir çocuğa kanser teşhisi konduğunda, ailenin tüm düzeni bir anda değişir. Zaman, hastane randevuları ve tedavi süreçleri etrafında yeniden şekillenir. Anne ve babalar bu yeni gerçeklik içinde çocukları için en iyisini yapmaya çalışırken, duygusal olarak çoğu zaman tükenme noktasına gelebilirler.
Bu süreçte anneler daha görünürdür; duygusal destek veren, çocuğun yanında kalan, duygularını daha açık ifade eden kişi genellikle onlardır. Peki ya babalar?
Toplumsal roller gereği güçlü, dayanıklı ve “ayakta kalan” olması beklenen babalar, çoğu zaman iç dünyalarını sessizce yaşarlar ya da sessizce yaşama gereksinimi duyarlar. Oysa bilimsel veriler, duygularını bastıran bu görünmez kahramanların da ciddi bir duygusal yük taşıdığını gösteriyor. Psikoonkolojik araştırmalar, babaların kanserle mücadelede önemli ama genellikle göz ardı edilen bir rol oynadığını ortaya koyuyor (Holland & Weiss, 2008).
Bu yazı, çocukları kanser tedavisi gören babaların yaşadığı içsel süreçleri görünür kılmayı, onların karşılaştığı psikolojik zorlukları anlamayı ve toplumsal rollerin bu süreçte nasıl şekillendiğini ele almayı amaçlıyor.
Psikoonkoloji Ne Söyler?
Psikoonkoloji, kanser hastalığının yalnızca fiziksel bir süreç olmadığını; duygusal, sosyal ve bilişsel düzeyde çok boyutlu etkiler yarattığını kabul eden disiplinlerarası bir alandır. Hem hastayı hem de ailesini bütüncül olarak değerlendirir. Çünkü kanser, bireyi değil, aile sistemini etkiler.
Çocukluk çağı kanserlerinde bu etki daha da belirginleşir. Araştırmalar, çocuğu kanser tedavisi gören aile bireylerinin özellikle yüksek düzeyde stres, kaygı ve depresyon yaşadığını göstermektedir (Kazak et al., 2005). Anne-babalar, yoğun bir belirsizlik duygusuyla baş etmeye çalışırken, aynı zamanda çocukları için hem duygusal hem fiziksel bir destek sistemi olmaya çalışırlar.
Ancak burada dikkat çeken bir durum vardır: Anneler bu süreçte daha fazla destek ararken, babalar çoğunlukla içe kapanır, duygularını paylaşmaz ve “güçlü olmak zorundayım” düşüncesiyle yalnızlaşır.
“Güçlü Olmak Zorundayım”: Erkeklik Rolleri ve Baba Kimliği
Pek çok kültürde baba figürü; koruyan, kollayan, çözüm bulan, ağlamayan ve sarsılmaz biri olarak konumlandırılır. Bu geleneksel erkeklik rolü, kriz anlarında daha da keskinleşir. Çocuğu ağır bir hastalıkla mücadele ederken baba olmak, duygusal yükü inkâr etmeyi ve sorumluluğu tek başına omuzlamayı beraberinde getirir.
Oysa bu “güçlü olma zorunluluğu”, babaların psikolojik sağlamlığına zarar verebilir. Babalar sıklıkla şu duygularla mücadele eder:
- Yetersizlik hissi: Çocuğunu koruyamamanın verdiği suçluluk duygusu
- Kaygı ve korku: Geleceğe dair belirsizlik ve tedavi sürecinin zorlukları
- Suçluluk: Genetik faktörler ya da geç müdahale gibi nedenlerle kendini suçlama
- İzolasyon: Duygularını paylaşacak bir ortam bulamama
Lindahl Norberg ve arkadaşlarının (2012) yaptığı araştırma, babaların annelere kıyasla daha az sosyal destek aldığını ve duygusal açıdan daha yalnız kaldığını ortaya koymuştur. Aynı çalışmada, babaların duygusal olarak tükenmesine rağmen bunu eşlerine ya da yakın çevrelerine ifade etmedikleri görülmüştür.
Kültürlerüstü Bir Gerçeklik: Sessizlik Evrenseldir
Bu durum sadece Türkiye’ye özgü değildir. ABD, İsveç, Avustralya gibi farklı kültürel yapılarda yapılan araştırmalar da benzer sonuçlar ortaya koymaktadır. Örneğin, İsveç’te yapılan bir çalışmada, çocukları kanserle mücadele eden babalar kendilerini sürekli “dengeli, güçlü ve sakin” göstermeye zorlandıklarını ifade etmişlerdir (Pelentsov et al., 2016).
Bu durum, toplumsal cinsiyet rollerinin ne kadar evrensel biçimde içselleştirildiğini ve babaların kendi duygusal ihtiyaçlarını nasıl bastırdığını gösterir. Oysa bastırılan duygular zamanla birikir ve duygusal tükenmişlik, depresyon, somatik hastalıklar gibi sorunlara neden olabilir.
Psikolojik Destek Neden Önemlidir?
Çocuğu hastalıkla mücadele eden bir babanın güçlü görünmeye çalışması anlaşılabilir bir çabadır. Ancak bu çaba uzun vadede çok daha yıpratıcı olabilir. Psikoonkoloji alanında yapılan çalışmalar, duygularını bastıran ebeveynlerin hem kendi psikolojik sağlıklarının hem de çocuklarının duygusal iyilik halinin olumsuz etkilendiğini göstermektedir (Vrijmoet-Wiersma et al., 2009).
Ayrıca, çocuklar ebeveynlerinin duygularını fark eder. Bazen bir bakıştan, bazen bir suskunluktan… Bir baba ağlamasa da, korkularını dile getirmese de çocuk, babasının yaşadığı yoğun stresi hisseder. Bu nedenle babaların yalnız kalmaması, duygularını ifade edebileceği alanlara ulaşabilmesi hayati önem taşır.
Ne Yapmalı? Öneriler ve Çözüm Yolları
Duygularınızı kabul edin.
Korku, kaygı, öfke, üzüntü… Bunların hepsi çok normal. Güçlü olmak duyguları bastırmak değil, onları fark edip sağlıklı bir şekilde ifade edebilmektir.
Paylaşmaktan çekinmeyin.
Eşinizle, yakınlarınızla veya güvendiğiniz biriyle duygularınızı paylaşın. İçinizde tuttukça yükünüz ağırlaşır.
Kendinize zaman ayırın.
Bir baba olarak çocuğunuza odaklanmak çok doğal, fakat sizin de nefes almaya ihtiyacınız var. Küçük de olsa size iyi gelen aktiviteler yapmaya özen gösterin.
Profesyonel destekten yararlanın.
Psikolojik destek almak zayıflık değil, farkındalık ve sorumluluk göstergesidir. Nasıl ki çocuğunuzun tedavisi için uzmanlara güveniyorsanız, siz de kendi ruhsal sağlığınız için KAÇUV Psikoloji Birimindeki uzmanlardan destek alabilirsiniz.
Rol model olun.
Çocuğunuz sizinle sadece sözlerinizden değil, duygularınızı nasıl yaşadığınızdan da öğreniyor. Onun için en iyi rol model, duyguları ile sağlıklı bir şekilde baş edebilen bir baba olacaktır.
Sonuç: Görünmeyeni Görmek
Çocukluk çağı kanseri sadece tıbbi değil, aynı zamanda derin bir psikolojik mücadeledir. Bu mücadelenin sessiz ama güçlü figürleri olan babaların yaşadığı duygusal süreçlerin görünür hale gelmesi, hem bireysel hem toplumsal iyileşme için önemlidir.
Baba olmak, her zaman güçlü durmak zorunda olmak değildir. Bazen birlikte ağlamak, birlikte susmak ve birlikte umut etmek de babalıktır